Türkiye’de Basın Özgürlüğünün Tarihi: Kanunlar, Kısıtlamalar ve Demokrasi Mücadelesi

0
29

Türkiye Cumhuriyeti’nde basın özgürlüğü ve basın kanunlarının tarihi, otoriter eğilimler ile demokratikleşme çabaları arasındaki sürekli bir gerilimi yansıtan, inişli çıkışlı ve karmaşık bir süreçtir. Osmanlı İmparatorluğu’ndan devralınan kısıtlayıcı miras, Cumhuriyet dönemi boyunca farklı siyasi rejimler ve askeri müdahalelerle sürekli yeniden şekillendirilmiştir.

İşte Cumhuriyetin ilanından günümüze Türkiye’deki basın özgürlüğü ve kanunlarının derinlemesine analizi.

1. Erken Cumhuriyet Dönemi (1923-1946): Kontrol ve Tek Parti İradesi

Bu dönem, modern bir ulus-devlet inşa etme ve tek parti (CHP) hegemonyasını pekiştirme hedefiyle karakterize edilir. Basın, büyük ölçüde bu ulusal inşanın bir aracı olarak görülmüştür.

Temel Kanun ve Uygulamalar

  • Takrir-i Sükûn Kanunu (1925): Şeyh Said İsyanı sonrasında çıkarılan bu yasa, basına yönelik en ağır sansür ve kısıtlamaların temelini atmıştır.
    • Hükümete “içki yasağı, Kürtçülük gibi siyasi söylemler ve sosyal düzeni tehdit eden yayınlar” üzerinde kısıtlama yetkisi vermiştir.
    • Muhalif gazeteler kapatılmış ve çok sayıda gazeteci yargılanmıştır.
    • Bu kanun, 1929’a kadar yürürlükte kalmasına rağmen, yarattığı baskıcı ortam daha sonraki uygulamaları da etkilemiştir.
  • 1931 Matbuat Kanunu: Basın faaliyetlerini sıkı bir devlet denetimine sokan bu kanun , gazete çıkarma iznini zorunlu kılmış ve hükümete geniş denetim yetkileri vermiştir. Basın, adeta “Parti/Devlet” özdeşliğinin bir uzantısı olarak konumlandırılmıştır.

Dönemin Özeti

Bu dönemde basın özgürlüğü, ulusal güvenlik, rejim karşıtlığı ve “yapıcı milli basın” hedefi adına ciddi şekilde kısıtlanmıştır.


2. Çok Partili Hayat (1946-1980): İnişli Çıkışlı Demokrasi ve Darbeler

1946’da çok partili hayata geçilmesiyle başlayan bu dönem, başlangıçta önemli bir özgürleşme vaat etmiş , ancak siyasi gerilimler arttıkça kısıtlamalar geri gelmiştir.

Kanunlar ve Gelişmeler

  • 1950 Basın Kanunu (5680 Sayılı): Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle yürürlüğe giren bu kanun, nispeten liberal bir başlangıç yapmıştır.
    • Gazete çıkarmada izin şartını kaldırmıştır.
    • Basın suçlarını özel mahkemelerden almıştır. Bu, bir “kısa süreli özgürlük dönemi” olarak anılır.
  • 1950’lerin Sonları: Siyasi kutuplaşmanın artmasıyla Demokrat Parti, 1956’dan itibaren kanunlarda aleyhte değişiklikler yapmış , Basın Kanunu’nu sertleştirmiş ve özellikle siyasetçileri eleştiren gazetecilere ağır cezalar getirmiştir.

Askeri Darbeler ve Kısıtlamalar

  • 27 Mayıs 1960 Darbesi: Darbeler, basın özgürlüğünü her zaman ağır şekilde zedeleyen bir unsur olmuştur. Darbe sonrası 1961 Anayasası, basın özgürlüğünü (fikir hürriyetini güvence altına alarak) genişleten en ileri düzenlemelerden birini içerse de , uygulamada askeri yönetim dönemleri hep kısıtlayıcı olmuştur.
  • 12 Mart 1971 Muhtırası: Sol ve muhalif yayınlar üzerinde tekrar yoğun baskı ve sansür uygulanmıştır.

Dönemin Özeti

Basın, demokrasinin bir aracı olarak görülmüş, ancak iktidarlar siyasi baskı hissettikçe yasaları aleyhte değiştirmiş, darbeler ise özgürlükleri tamamen askıya almıştır.


3. Askeri Rejim ve 1982 Anayasası Çerçevesi (1980-2002)

12 Eylül 1980 askeri darbesi, Türkiye’nin basın özgürlüğü tarihinde en ağır kısıtlamaların yaşandığı dönemi başlatmıştır.

Temel Kanun ve Uygulamalar

  • 1982 Anayasası: Askeri rejim tarafından hazırlanan bu anayasa, önceki Anayasa’ya göre özgürlükleri genişletici değil, kısıtlayıcı bir dil benimsemiştir. Basın özgürlüğü tanınsa da , temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına dair maddeler, kanun koyucuya geniş yetkiler vermiştir.
  • Dönemin Baskıları: Gazeteciler ve basın organlarının devletin belirlediği sınırlar içinde faaliyet göstermesi zorunlu kılınmıştır. Çok sayıda gazeteci tutuklanmış, bazıları yargısız infazlara veya faili meçhul cinayetlere maruz kalmıştır (özellikle 1980’lerin sonu ve 1990’ların başında).

Dönemin Özeti

Güvenlik ve devletin bütünlüğü söylemi, basın özgürlüğünün önüne geçmiştir. Yasal çerçeve, siyasi otoritelerin sansür ve baskı uygulamasına zemin hazırlamıştır.


4. AB Uyum Süreci, Dijitalleşme ve Günümüz (2002-Günümüz)

Bu dönem, iki zıt evreden oluşur: Avrupa Birliği (AB) üyelik sürecinin getirdiği reformlarla başlayan kısa bir liberalleşme dönemi ve 2016 Fethullahçı darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL ve dijital medya kısıtlamalarıyla karakterize edilen yoğun baskı dönemi.

Liberalleşme Çabaları (2000’lerin İlk Yarısı)

  • AB Uyum Paketleri: Çıkarılan reform paketleriyle Türk Ceza Kanunu (TCK) ve Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) bazı maddelerinde ifade ve basın özgürlüğünü genişleten düzenlemeler yapılmıştır.
  • 5187 Sayılı Yeni Basın Kanunu (2004): Basın Kanunu bu dönemde yeniden düzenlenmiş, uluslararası standartlara yaklaşılmaya çalışılmıştır.

Kısıtlayıcı Geri Dönüş (2010’lar ve Sonrası)

  • TCK ve TMK’nın Kullanımı: İyileştirmelere rağmen, TCK’nın 301. Maddesi (“Türklüğü, Cumhuriyeti, devletin kurum ve organlarını alenen aşağılama”) ve TMK’nın propaganda ile ilgili geniş yorumlanan maddeleri , eleştirel gazeteciliği “terör faaliyeti” veya “devlete karşı işlenen suç” olarak nitelendirmede temel araçlar haline gelmiştir.
  • Tutuklu Gazeteciler ve Oto-Sansür: Özellikle 2016 Darbe Girişimi sonrasında yüzlerce medya kuruluşu kapatılmış, on binlerce soruşturma açılmıştır. Türkiye, uluslararası raporlarda “en çok gazeteci tutuklanan ülkeler” listesinin üst sıralarına yerleşmiştir. Yüksek yargı kararları ve siyasi baskı, gazetecilerde oto-sansür olgusunu derinleştirmiştir.
  • Dijital Medya ve Yeni Yasalar:
    • İnternet Kanunu (5651 Sayılı): İnternet içeriğine erişimin engellenmesi ve kaldırılması yetkilerinin artırılması, hükümetin sosyal medya üzerindeki denetimini büyük ölçüde artırmıştır.
    • “Dezenformasyon Yasası” (2022): “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçunu düzenleyen 29. maddesi , muhalif gazetecilik ve sosyal medya kullanıcıları üzerinde ek bir tehdit ve baskı aracı olarak eleştirilmiştir.

Dönemin Özeti

Uluslararası standartlara uyum çabalarına rağmen , yargı süreçleri ve siyasi iradenin getirdiği kısıtlamalar, özellikle güvenlik ve terörle mücadele gerekçeleriyle, basın özgürlüğünün pratik uygulamasını ciddi şekilde kısıtlamıştır. Dijitalleşme ile birlikte denetim alanı, geleneksel medyadan sosyal medyaya ve internet yayıncılığına da yayılmıştır.


Hukuk ve Siyasi Uygulama Arasındaki Tarihsel Gerilim

Türkiye Cumhuriyeti’ndeki basın özgürlüğü tarihi, hukuki güvencelerin varlığı ile hukukun siyasi iktidarlar tarafından yorumlanarak kısıtlayıcı şekilde uygulanması arasındaki kronik gerilimin bir tarihidir.

Basın, anayasalarda temel hak olarak güvence altına alınmış olmasına rağmen , özellikle siyasi gerginlik, askeri müdahale veya güvenlik kaygılarının arttığı dönemlerde , yasalar (T-C-K ve T-M-K gibi) ve uygulamalar, eleştirel sesleri susturmak için bir araç olarak kullanılmıştır. Basın özgürlüğünün gerçek durumu, daima Türkiye’nin genel demokrasi ve hukukun üstünlüğü düzeyi ile doğrudan ilişkili olmuştur.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz